7-Gayri Meşru Meşruluk
Yayımlandığı Tarih: 30 Mayıs 2009 Cumartesi; 
Yayımlandığı Yer: İL GAZETESİ; 
Yayımlandığı Sayfa: 5


Gayri Meşru Meşruluk

 

Sevgili dostlar, ben bireylerin maddi ve manevi gelişim ve korunmalarının ancak ve ancak şeffaf, öngörülebilir, iktidarı sınırlanmış, bir “hukuk devletinde” mümkün olduğuna inanıyorum. Çünkü şeffaf olmayan yönetimlerde nice adaletsizlikler kapalı kapılar ardında yapılır da kimsenin haberi dahi olmaz, öngörülemeyen bir sistemde nice keyfilikler ve kayırmacılıklar olur da kimse anlayamaz, iktidarı sınırlanmayan bir devlet nice canlar yakar da kimse sesini çıkaramaz. Ve bütün bunlar kutsal değerlerle perledelenir. Hukuk adına, adalet adına yapılır bütün hukuksuzluk ve adaletsizlikler. Böyle bir ortamda hiçkimse ve hiçbirşey güvende değildir. Çünkü tehdit olarak aldgıladığı herşeyi yok etmeye programlanmış durduralamayan bir tanka benzer böyle bir ortamda merkezi güç. Ve bu tankın neyi tehdit olarak algılayacağı belli değildir. İşte güvensizlikte burada başlar. Dolayısıyla insan onur ve şerefine yakışır şekilde, güven içerisinde yaşamanın koşulu “hukuk devleti” ilkesinin gerçekleşmesine bağlıdır.

Kanun devletiyle, hukuk devletini birbirinden ayırmak lazım. Hukukçuların akademik bakışları karşısında bu iki karşıt kavramın zıtlığı apaçık ortadadır. Ancak yapısı gereği uzmanlaşmayı gerektiren hukuk biliminin dışında kalan vatandaşlar için bu iki kavram, kelimeler haricinde bir farklılık taşımamaktadır. Sanıyorum bir kesim yöneticiler de bu bilinmeyen kavramlar üzerinden bir takım politikalar üretmektedirler. İnsanları bu en ahlaksız şekliyle aldatmaktadırlar. Şimdilerdeki moda tabiriyle “hukukla aldatmak”!

Dünya üzerindeki bütün devletler kanun devletleridir. Çünkü kanunu, yasası olmayan, yazılı veya yazısız yönetirken belirlediği bir takım ilkeler olmayan bir devlet yoktur. Oysaki dünya üzerindeki devletlerden pek azı “hukuk devletidir”. Şüphesiz burada da kanunlar vardır. Ancak dikkat ettiyseniz kanun devletinden bahsederken bir sınırdan bahsetmedim. İşte “hukuk devleti” burada çıkar ortaya. İktidarın sınırlandırılmasında. Temel hak ve özgürlüklerin yanında, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alır; Devlet dahil hiç kimse dokunamaz bunlara. Birey bir işlem yaptığında bunun neticesini öngörebilir. Haksızlığa uğradığında hakkını arayabileceği mahkemeler vardır. “Bağımsız” mahkemeler; Sonuna kadar gidebileceği. Bireyler eşittirler de aynı zamanda. Eğitimde, sağlıkta, toplumsal hizmetlerden faydalanmakta... İşte bu hukuk devletidir. Oysa ki kanun devletinde bunların olması zorunlu değildir. Mevzu kanundur çünkü. Devlet ya da merkezi güç kanunla her alana müdahale edip, en temel hak olan yaşama hakkına bile dokunabilir. İşte size klasik bir kanun devleti örneği Hitler Almanyası...

Görülüyor ki, bireysel olarak yaşayabilmek bile bir külfettir hukukun olmadığı yerde. Çünkü hukukun olmadığı yerde anarşi vardır, kaos vardır. Bu düzensizlikte kimsenin hiçbir şeyi güvende değildir. İşte bu yüzden dört elle sarılmalıyız adaletle hukuka. İşte bu yüzden gördüğümüz haksızlıklara karşı susmamalıyız. Direnmeliyiz. Çünkü bu gün biz sustuğumuz için yok edilen adalet ve getirilen adaletsiz tutum, yarın gelir bizi bulur ve kendimizi savunamayız. Aslında herkes kendine yapıyor. Kendi malı, kendi canı, kendi şerefi, haysiyeti, onuru, kendi çocuğu için yapıyor ne yapıyorsa. Adaleti yapanda, adaletsizliği yapanda...

Aslında herşeyin temelinde hukuk yatıyor biliyor musunuz? Hukuktan kastım adaletli, insanca, eşitlikçi ve öngörülebilir bir sistem. İşte bu açıdan bakınca herşeyin temelinde hukuku görüyorum. İddialı bir yorum yapayım. Dinleri var eden hukuktur! Şöyle düşünün, bir din ırk ayrımcılığı yapsa, kadın erkek ayrımcılığı yapsa ya da adaletsizlik emretse, ne bileyim insan onuruna yakışmayacak veya haysiyetsizce bir yaşam öngörse varlığını ne kadar sürdürebilir. Gerçi varlığını sürdürebilmesi için önce var olması gerekir. Bu şartlarda ne kadar var olabilir? Olaya böyle bakınca aslında kutsiyet “hukuka” atfetilmiş oluyor. Tabi burada dinlerin ve özellikle dinimizin tevhid kısımlarını bir kenara koyarak, dünyevi kısımlarını bahis konusu yaptığımızı belirtmekte fayda var. Haliyle isimler değişiyor, şekiller değişiyor, bireyler değişiyor ancak kutsiyet atfedilen, yani o şeyi bizim için değerli kılan hep “hukuk” oluyor. Nasıl ifade edersek edelim. Dolayısıyla, bir şeyin kökünde ne kadar hukuk yatıyorsa, o şey o kadar savunulmaya ve sevilmeye muktedirdir. Ne daha fazla ne daha az.

İşte temel sorun burada çıkıyor. Bu sözlerim yüzünden ayıplanabilirim belki, ya da bana kızanlar olabilir ama ben böyle tavır takınacakların kesinlikle olayı tam olarak idrak edemediklerini düşünüyorum. Bu gün için adaletsizliklerden, haksızlıklardan, ekonomik dar boğaz ve onun getirdiği sosyal sıkıntılardan bunalan, uygulanan yanlış ve kasıtlı kültürel politikalardan dolayı manevi erozyon yaşayan, bunca sıkıntnın içerisinden gelen ve toplumsal yabancılaşma sonucu ahlaken çöken bu ülke insanlarını hep “kanun devleti”- “hukuk devleti” arasındaki farkı saklayarak, “Devlet Kutsaldır” “Türk Devleti Kutsaldır” “Devlete Karşı Gelinmez” laflarıyla kandırdılar! Bu paha biçilmez tavırlarından ötürü 1938’den sonra iktidara gelmiş geçmiş bütün liderleri canı yürekten kutluyorum. Hayır efendim başlıbaşına devlet kutsal değildir, Türk devleti de kutsal değildir... Bir insanı kutsal yapan nasıl giysisi değil de ruhuysa, aynen öyle devleti kutsal yapan salt devlet olması değildir. İçidir. Adı ne olursa olsun. İster Türk devleti, ister Rus devleti. Eğer o devlet adaletle hükmetmiyorsa, eğer o devlet vatandaşını korumuyor, o vatandaş kendini ekonomik açıdan, siyasi açıdan, gelecek açısından güvende hissetmiyorsa, eğer o devlet kendi kimliğini, öz unsurunu, asli unsurunu tasfiyeye girişmişse, o devlet kutsal felan değildir. İsim değil önemli olan özdür. Adı demokrasi olsun ama her türlü faşizan tavır ve davranışlar, komünist ideolojinin kandırmacaları gibi uygulansın. Adı krallık olsun ama demokrasinin beraberliği bütün toplumu öylesine kucaklasın ki anayasa yapmaya bile ihtiyaç hissedilmesin. İşte şimdi krallık düşmanlarını sorgularım ben. Ve tekrar söylerim bastıra bastıra önemli olan isim değil, özdür.     

İsim ve yıllardır kullanılan kutsal devlet saçmalıkları, ben okumak için para bulamazken, idarecilerin çocuklarına ramseyden burs sağlamak içindi. Bu söylediğim yalan değil.

Şimdi bir takım aklı evveller şöyle diyeceklerdir: “Efendim olur mu öyle şey Türklerde devlet şöyle kutsaldır, devlet-i ebed müddet vs.”... Kusura bakmasınlar, böyle düşünen hiç kimse kusura bakmasın. Türklüğün T’sini bilen şunu da bilir ki, Türklük en öz olarak bir duruş ve davranış biçimidir. Bir biliş biçimidir, hayata bakış biçimidir Türklük. Türk zulmetmez, Türk ezmez, Türk asimile etmez, Türk kandırmaz, yöneticileri yemeyip yedirir, giymeyip giydirir, aç halkı tok, fakir halkı zengin yapar Türklerin. İşte “Türk Devleti” budur. Bu fikirlerdir, bu duruş, bu tavırdır “Türk Devleti” denilen şey. Kutsal olan ebed-i müddet olan, kıyamette mühleti biten budur. Yoksa cismen devlet değildir. Tarihi incelerseniz göreceksiniz ki, Türklüğünü, yani fikriyatını ve duruşunu kaybeden birçok devlet artık kutsal olmaktan çıktığı içindir ki, yıkılıp yenileri kurulmuştur. Türklük bir fikir ve ruh işidir, Türklüğü bedende arayan kafatasçılar gibi, birileride Türklüğü, devletin ruhunda değil kendisinde arıyorlar.

Benim bugün bu ülkeye baktığım zaman gördüğüm şey, adaletsizlik, güvensizlik, huzursuzluk, genel anlamıyla kanun devletidir. Hukuku katledenler hukuk postuna bürünmüşlerdir bu gün. Her değeri yozlaştıran kapitalist düzen en temel değerlerimizden birini daha sabah kahfaltısında meze yapmıştır. İşte bu yüzdendir ki, insanların emeklerini çalanlara takılan hırsız lakabı, başına “çantalı” eklenerek, bizzat bu emek çalarlarla mücadele etmesi gereken hukukçulara, “çantalı hırsız” diye lakap olmuştur. Adaleti savunanın, savunması gerekenin adı buysa bu ülkede, artık diyecek başka birşey yok, aldatan bizi hukukla aldatmış belli. Ancak umutsuzluk yok. Çözüm haritası şu: İlk adım susmayacaksın. Özellikle gençler, sen yapamazsın, sen beceremezsin, sen aptalsın diyenlerin yüzlerine karşı haykıracaksınız. İkinci adım bileceksiniz ki bu ülkede hala adaleti kesmektense bileklerini kesmeyi tercih edecek insanlar vardır.

 

Anıl BEŞİR //  Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi

E posta: anilbesir@gmail.com


 


Sitemizin tasarımını nasıl buldunuz?
Çok güzel...
Güzel...
Daha iyi olabilirdi...
Tasarım içerikle uyum halinde değil...

(Sonucu göster)


 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol