6-Haraset-i Fikriye Zeminle Mütenasiptir


Yayımlandığı Tarih: 20 Mayıs 2009 Çarşamba; 
Yayımlandığı Yer: İL GAZETESİ; 
Yayımlandığı Sayfa: 5



Haraset-i Fikriye Zeminle Mütenasiptir

 

Sevgili dostlar, özellikle sosyoloji ve psikoloji alanında atılan büyük adımlar ve belki buraya genetiği de eklemek lazım, aslında bireylerin sandıkları kadar hür olmadıklarını ortaya çıkarmıştır. Yani esasen birey davranışlarını, kararlarını tamamen kendisi yönetmiyor. Bireyin bu davranış ve kararlarında, onun mensubu olduğu toplumun değer yargıları, milletin kimliği, kişiliği son derece önemli bir rol oynuyor. Tabi burada tek tek bireylerin değer yargıları değil, toplumunda değil, bir milletin yani yaşamış ve yaşayan bireylerin toplamının eğilimleri önem arz ediyor. Kişi tamamen kendi fikir ve kanaatleri doğrutusunda yaşadığını yani karar aldığını ve davranışlarını yönlendirdiğini düşünüyor çoğu zaman ancak, “kendi fikrim” dediği şeyin bazen binlerce yıllık bir birikimin neticesinde oluşan ve genel olarak herkeste bulunan bir miras olduğunun bilincinde olmuyor. İşte bizde buna kültür diyoruz.

 

Kültür milletin bir parçası olan, “yaşayan toplumun” genel eğilimlerini, tutumunu, davranışlarını, ortak bazı meselelerdeki görüşüşünü etkileyen, yönlendiren bir varlıktır. Ve aynı zamanda bu kültür sayesindedir ki ayrı ayrı milyonlarca kişi “biz” kavramıyla ifade edilebiliyor. İşte “biz” diyebilmemizin sebebi, karşı tarafta tanıdık birşeyler görmemizdir. Giyinişi, yemesi, fikirleri, davranışları, konuşması, değer yargıları benzeşir. İşte bu benzeşmedir zaten iki ayrı insanın, “sen” ve “ben” değilde “biz” demesinin sebebi. Yani birlik ve bütünlük kültür sayesindedir. Bu birliğin ne kadar önemli olduğunu herkes ilkokul ve lisedeki tarih kitaplarından az ya da çok hatırlar. Bize onca zaferi armağan eden şey, birlik içerisinde olmamızdı değil mi? Ve dolayısıyla bu birliği sağlayan “milli” bir kültüre sahip olmamız...

 

Kültür, birlik yani “biz” için bir etkendir ancak başlıbaşına yeterli değildir. Bu kültürün aynı zamanda “milli” olması da gerekir. Kültürün “milli” olması, senin olmasıdır. Senin gönlünde yoğrulmuş, senin yapına göre şekillenmiş olmasıdır.

 

Bu gün açısından baktığımızda kültür, eski zamanlardaki kadar başı boş değildir. Yani kendi seyrini kendisi belirlemez. Devlet otoritesinin, bu şekillenme üzerinde son derece derin ve geniş bir etkisi vardır. Kültürü yönlendiren bir nevi devlet otoritesi oluyor yani. Bazen görünen bir şekilde, bazen görünmeden... Dolayısıyla, bir siyasal otorite yeterli gücü kendinde hissederse, başka bir kültür politikasını toplumda uygulamaya kalkışabilir. İşte kültürün “millilik” özelliği burada ortaya çıkıyor zaten. Otorite, yabancı bir kültür politikasını entegre etmeye çalışabilir; Hatta bunu yarım asra yakın bir müddet dahi yapabilir ancak bu toplum nezdinde kabul görmeyecektir. Belki isyan çıkmaz, belki halkın sesi çok yükselemez çünkü karşısında devlet otoritesi vardır ancak halk bu kültürü kabul etmez. Bazıları, bir takım düzenlemelerin halk nezdinde uygulanmasını veya halkın söylem olarak bazı düzelemeleri benimsemesini kabul olarak algılıyorlar. Hayır değildir. Çünkü kabul sözle yada sadece davranışla olmamalıdır. Bu kabul vatandaşın gönlünden olmalıdır. O düzenlemeyi sahiplenmelidir.

 

Aslında tanım olarak kültürü biraz daraltmışız gibime geliyor. Sanıyoruz ki sadece yemek tarzı veya konuşulan dildir kültür denilen şey. Evet bunlar birer parçadır ancak, ülkenin devlet sisteminden, yapısından tutunuz, rejimine, hukuk aleminin dayanağı, kaynağına kadar herşey bu kültür mirasının içerisinde yer alır. Çünkü ancak milli bünyenin ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulan sistem o toplum üzerinde var olabilir. Örneğin eski Türklerdeki devlet sistemi tamamen karakteristiktir. Anlaşılıyor ki ilerleyiş aslında kültürün ilerlemesiyle oluyor. Çünkü toplumun çağdaşlaşması bir kültürel ilerlemedir, aynı şekilde devlet sisteminin gelişmesi bir kültürel ilerlemedir, hukuk düzeninin kurumsallaşması bir kültürel ilerlemenin sonucudur. Şüphesiz her çağın getirdiği bazı ortak özellikler vardır. Bunları da evrensel değerler olarak ifade ediyoruz zaten. Ancak ifade etmeye çalıştığımız şey, eğer bir toplumun her açıdan siyasi açıdan, sosyal açıdan, sistemsel açıdan ilerlemesinin kaynağı kültür ise, bu kültrün mutlaka “milli” olması, bulunduğu yer ile uyum içerisinde olması gerekir. İlerleten kültürün koşulu “milliliğidir”. Milli olmayan kültür politikası ise yıkıma yol açar. Çünkü halkı “biz” potasında eritemeyen bir kültür tam tersine ayrımcılıkların baş göstermesine ya da milletin değerlerine dışarıdan müdahaleye olanak sağlar ki, sanıyorum günümüz Türkiyesiyle burada bir bağ kurarak belki bazı sorunlarımızı biraz daha fikirsel bir yerde aramak gerekir.

 

Bakınız Mustafa Kemal Atatürk ne diyor : “...şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin, milletimizin tarih-i tedenniyatında en mühim amil olduğu kanaatindeyim. Onun için milli bir terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafatından ve evsaf-ı fıtrıyemizle hiçde münasebeti olmayan fikirlerden, (buraya dikkat) “şarktan” ve “garbdan” gelen bilcümle tesirlerden uzak, seciye-i milliye ve tarihiyemizle mütenasip bir kültürü kasdediyorum... Çünkü deha-yı millimizin inkişafı, ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. (buraya dikkat) Laalettayin bir ecnebi kültürü, şimdiye kadar takip olunan ecnebi kültürlerin tahrip edici neticelerini tekrar ettirebilir. Haraset-i fikriye (Kültür) zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir...”* Gazinin 1921 senesinde ifade ettiği bu fikri ben bu gün 2009’da dile getiriyorum. Aslında o zamandan bu zamana değişen bir şey yok. Değişen tek şey onun “haraset-i fikriye” dediği şeye biz bugün “kültür” diyoruz. Gerçi 80 yılda bir dilin nasıl bu kadar anlaşılmaz hale geldiği ya da değiştiği de ayrı bir tartışmadır ya neyse. Velhasılı Gazi’nin de benim de belirttiğimiz aynı şeyler: Kültür üzerinde bulunduğu mekanla uyum içerisindedir. Bu uyum iyi ya da kötü bozulursa sunilik doğar. Bu ise, toplumu kendi özünden uzaklaştırarak her açıdan zayıflatır.

 

Anlattıklarımla bu gün yaşadığımız ülke arasında bir bağlantı kurun. Türkler, Kürtler, Lazlar Çerkezler, Abhazlar, Aleviler, Sünniler, Türkiyeliler vs. binbir parçaya ayrılıyoruz değil mi? Peki hiç düşünmüyor muyuz “biz” bilincini ayrıştıran kuvvetin, bunu nasıl yaptığını? Büyük bir Çin komutanı, en iyi saldırı, nereden saldıracağının bilinmemesidir, en iyi savunma sana nereden saldıracaklarını bilmemeleridir, diyor. Burada saldırgan taraf, sözdeki koşulu sağlıyor, bizler görmüyoruz nerden saldırdıklarını. Gündelik politikalar, yok sınırınızı açın demeler vs. bunlar pek de önemli değil. Bertaraf edilebilecek şeyler. Bir devlet böyle zayıflatılmaz. Helede Türk devleti hiç zayıflatılmaz. Ama güç kaynağı kesilirse, devlet zayıflar. Bizim devletimiz de zayıflar. Bu güç kaynağını tabi herkes farklı görebilir ama bence bu kaynak bizim kültürümüzdür. Çünkü devletin zayıflaması demek, örneğin diplomatlarca haklarının yeterince korunamaması demekse, ülkeni canın pahasına savunmak bir kültür meselesidir. Veya bu zayıflama, bir öğretmenin kalitesiz eğitim vermesiyse, ülkenin geleceğini düşünerek yaptığın görevin ciddiyetinde olmakta bir kültür meselesidir. Ama bazılarının gözden kaçırdığı bir şey var, devleti doğrudan devlet yapan, insanların birliğidir ve bu birlikte bir kültür meselesidir!

 

Sonuç olarak ifade ettiğim şeyi özetlersem şöyle bir tablo çıkıyor önümüze: Bir devletin güçlenmesi, ilerlemesi, milletinin kültürel mirasına ne kadar sahip çıktığı ve bu mirası ne kadar geliştirdiğiyle doğru orantılıdır. Haliyle, ülke üzerinde uygulanacak olan, kimden olduğu fark etmez, bir “ecnebi” sistemi evrensel değerlerin dışında, özel bazı nitelikler taşıyorsa, toplumsal bir erezyon yaşanması olasılığı yüksektir. Bu erezyon aklınıza gelen her alanı kapsayacaktır. Belki her birimizin içten içe hissettiğimiz bu iç sıkılmasının, kötü gidişatın, bir türlü doğrulamayan belimizin neden kaynaklandığına farklı bir pencereden bakmak isteriz...

 

*Enver Ziya Karal, Atatürkt’en Düşünceler; Attila İlhan, Bir Millet Uyanıyor Cilt 1

Anıl BEŞİR //  Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi

E posta: anilbesir@gmail.com

 

 


Sitemizin tasarımını nasıl buldunuz?
Çok güzel...
Güzel...
Daha iyi olabilirdi...
Tasarım içerikle uyum halinde değil...

(Sonucu göster)


 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol