5-Ulusal “EMNİYET” Operasyonu

Yayımlandığı Tarih: 2 Mayıs 2009 Cumartesi; 
Yayımlandığı Yer: İL GAZETESİ; 
Yayımlandığı Sayfa: 5



Ulusal “EMNİYET” Operasyonu

 

Sevgili dostlar, ulusal düzeyde gerçekleştirilen “emniyet” operasyonları, isme aldanmayınız, ulusal düzeyde “EMNİYETİ” sarsma girişiminden başka birşey değildir. Ülkemizin iç güvenliğinin, sokakların gezilebilirliğinin teminatı, vatanadaşın namus ve ırzının üstüne yüklendiği, gerektiğinde canı pahasına da olsa bütün bu saydıklarımızı korumakla mükellef olan ve koruyan şanlı emniyet teşkilatımızın, toplumdaki imajını sarsmaya yönelik faaliyetler yoğunlaşarak devam ediyor. Bu faaliyetin temelinde ise, toplumsal huzururun bozularak, ülkedeki bir dizi karışıklığın tetiklenmesi hedefleniyor bence.

 

Adalet mülkün temelidir. Evet gerçekten de böyledir. Buradaki “mülk” ise “devlet” demektir. Yani adalet devletin temelidir. Çünkü adalet mekanizmasının bozulmasına bağlı olarak ülkedeki o eleştirdiğimiz bir çok sonuç ortaya çıkmaktadır. Bu adaletin ise iki manaya geldiğini bilmek gerek. İlk olarak bu adaletin manası kişilerin, maddi ve manevi her türlü varlıklarının güvence altında olması ve kişilerin buna inanması, ikinci olarakta bu güvenliğin sarsılmasının yaptırımının, ivedilikle ve net olarak uygulanmasıdır. Bu şekilde ve manalarda olan adalet, “mülkün/deletin” temelidir. Düzgün işleyen bir adalet mekanizmasının varlığı, kişileri olumlu davranışlara sevkederken, olumsuz davranışlardan ise sakındıracak sonuçta, toplumsal huzur, barış ve sûkun ortamı sağlanacaktır. Bu ortamda örneğin, haksızlığa uğradığını düşünen birey bu hakkını sonuna kadar arama cesaretini gösterecek, buna karşılık hakkı ihlal eden kişi ise, adaletin kılıcının ince ve keskin ayarından çekinerek bu tavırda bulunmayacaktır. Böylece rüşvet olaylarından tutunuz, ülkeyi hortumlama faaliyetlerine kadar, derin dehlizlerde kendilerini devlet sananlardan tutunuz, sokaklardaki küçük çeteciklere vs. hepsinin önüne büyük oranda geçmek mümkün olacaktır. Zaten “devletin/mülkün” altını oyan, “temelini” sarsan da bunlar değil midir? Ee bunları engelleyen de adalet (güvenlik ve yaptırım) değil midir? İşte o yüzden devletin/mülkün temeli adalettir.

 

Peki bu bu bastıra bastıra yaptığım, devlet- adalet açıklamasının emniyet teşkilatımızla ne ilgisi var? Şu ilgisi var: Şüphesiz bende bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak biliyorum ki, yukarıda bahsettiğim adalet ve yaptırımların sağlanması, anayasamızın da belirttiği gibi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılan yargı yetkisi neticesinde elde edilir.       (A.Y. md.9). Ancak ben bunun dar bir yorum olduğunu düşünüyorum. Çünkü yapısı itibarıyla bir uzmanlık alanı olan hukuk biliminin temel yasaları açısından bu teorik olarak böyle olsa bile, adalet mekanizmasının, toplum nezdindeki manasının biraz daha genişlediğini düşünüyorum. Bu genişleyen tanım içerisine, özellikle huzuru ve güvenliği sağlarkenki konumu itibarıyla kolluk kuvvetlerinin ve yurt içerisindeki adeta ilk merci başvuru merkezi olan emniyet teşkilatının girdiğini düşünüyorum. Çünkü genellikle, insanlar devamlı surette ya emniyet teşkilatımızın görevlilerini sokakta görür ya da onlarla muhatap olur. Bir savcıyı ya da bir hakimi toplum içerisinde halkla birebir ilişkide görmek pek mümkün değildir haliyle. Dolayısıyla buradan vardığımız sonuç şudur ki: Akademik bilgi açısından yerindeliği önemli değil ancak toplum nezdinde adalet dediğimizde akla gelen de özellikle emniyet teşkilatımızıdr. İşte adalet, mülkün/devletin temelidir; birinci basamak olarak ise adaletin en azından kovuşturma ve sorun çözme noktasında temsilcisi olarak görülen ise emniyet teşkilatımızıdr. Dolayısıla, emniyet teşkilatının mülkün/devletin temeli olma veya temel değerlerin bozulması ya da bozulmaması hususlarında kilit noktalardan biri olması gözler önündedir.

 

Tamda burada savaşların politika ve ince oyunlar nezdinde yürütüldüğü ve devletler arası sistemde orman kanunlarının geçerli olduğu, “Yeni Dünya Düzeninde”, her devlet için genellikle asıl politikanın karşısındaki devletin bir şekilde kendi çıkarları doğrultusunda zayıflatılması amacına yöneldiğine inanıyorum. Özellikle kapitalist/ emperyalist/ küreselleşmeci dünya devletlerinin (şimdilik) görünen ezici üstünlükleri göz önüne alındığında. Bu noktada bölge üzerindeki açıklamaya lüzum yok, onlarca kapitalist/ emperyalist/ küreselleşmeci güç unsurunun politikaları belli bir noktaya, devletin temellerini sarsmaya yönelmiş durumdadır. Bu temellerden yukarıdaki paragraflarda bahsetmiştim. Ufak bir bağlantı kurunuz. Bir takım kesimlerce yürütülen politikalar neticesinde yönelinen amaç, devletin/mülkün temelini sarsarak kaos ortamının getirilerinden faydalanmaya yönelmişse, bu temeller ise adalet mekanizmasıyla son derece bağlantılıysa üzerinden spekülasyon yapılarak, uygulanacak politikanın pratik işleyişinin yöneleceği en müsait yer, ülkemizin gönlünde apayrı bir yere sahip olan şanlı emniyetimizdir teşkilatımızdır.

 

Bakınız devamlı surette özellikle kitle iletişim araçları kulanılarak emniyet teşklatımızı belirli bir takım küçültücü ve şanlı teşkilatımızın görünümünü zedeleyecek tarzda, kasıtlı olduğunu düşündüğüm şekilde bir dejenerasyon çalışması yürütülüyor. Bunlardan, herkesin zihinlerine dönem dönem ısıtılarak, kazınan çok kullanılan üç tanesini örnekleyerek açıklamak ve arkasında güdülen amaçları kendimce gözler önüne sermek istiyorum. Neydi bunlar: 1- Rüşvetçi polis. 2- Copcu polis. 3- Operasyonel kabiliyeti zayıf, güvenilmez polis.

 

1) Hepiniz hatırlarsınız bir dönem, her akşam haber programlarının ve her gün gazetelerin değişmez flaş haberleri arasında yer alan “Rüşvetçi Polis”, “ Polis Rüşvet Aldı”, “ Polis Para Yedi” vs. laflarını. Hele bu haberlerin hazırlanış kurgusu ve bir takım sunucuların anlatış şekli öyle bir hazırlanırdı ki haberi izledikten veya okuduktan sonra sanırdınız ki, bütün emniyet teşkilatı rüşvetçidir. Basit olarak yürüttürülen mantık silsilesiyle söylettirilen laf ise açıktır, “Yahu rüşvet yiyen, para yiyen polis mi bizi koruyacak...” Böylece halkın güvenliği için yeri geldiğinde canını sakınmadan tehlikenin üstüne giden polisle, sokaktaki vatandaş birbirlerine soğutulmaya çalışıldı. Peki mümkün müydü gerçekten veya doğrumuydu bu rüşvetçilik iddiaları? Şüphesiz vardır; ancak aileleriyle beraber 600.000 kişiyi bulan bir teşkilatta, polislik onur ve şuurunu rüşvet yiyerek ayaklar altına alan kaç kişi vardır? Bir kaç kendini bilmezin gösterdiği yanlış tavrı, büyük bir teşkilata mal etmek ne derece iyi niyetliliktir acaba? Sormak lazım...

 

2) Unutulmaz bir slogan daha. “Copcu Polis”, “Polis Copladı”, “Polis Öğrenci Dövdü”. Hatırlayınız bu karelerde hep bir takım öğrencilerin veya insanların yaptığı bir gösteri ve tamda polisin olaya copla müdahale ettiği anlar yer alırdı. Ancak ne hikmetse bu karelerde hiç olayın öncesi veya sonrası yer almaz. Yahut olayın kanun nezdindeki boyutları hiç kaale alınmaz. Yapılan gösterinin kanunsuz olduğunu, polisin olay esnasında defalaca dağılın ihbarını, genelde karşı tarafın emniyet mensuplarımıza attığı molotofları, kaldırım taşlarını, ettikleri küfürleri hiç görmeden, duymadan, polise ver yansın edenleri, şanlı emniyet teşkilatımıza laf çarpıtanları ne kadar iyi niyetli görebiliriz? Veya ne kadar mantıklı? Tabi işin arkasında başka bir iş yoksa... Yapılan bu kanunsuz gösteri yüzünden, normale aykırı olarak kapanan yollarda, o anda acilen hataneye yetiştirilmek üzere ambulansta olan bir hastanın hastaneye yetişemediği için öldüğünü düşünelim. Ve bu hasta, polise, bu kanunuz gösteriyi kamu güvenliği adına dağıttığı için ver yansın edenlerden birinin yakını olsun. Acaba o zaman da şanlı teşkilatımızın şerefli memurlarına “copcu” diyecek midir? Bence hayır... Olaylara farklı boyutlardan bakabilmek lazım.

 

3) Son zamanlarda ise, artık yıpratılacak başka bir yerini bırakmayan değerli insanlar, emniyet teşkilatımızın operasyonel kabiliyetini tartışmaya açtılar. İşini iyi yapamayan polis, teröristi yakalayamayan polis, güvenliği sağlamada yetersiz kalan polis, eğitimsiz polis, cahil polis lafları hep bu kapsamda dile getirildi. Oysa düşünülmedi ki, bu ateşten gömleği giyen şerefli emniyet teşkilatı memurları, yaptığı her işte herkesi düşünmek zorundadır. Onun görevi sadece bir yanlışı engellemek değildir. Aynı zamanda ortamın huzuruyla, üçüncü kişilerin olaydan etkilenmemesiyle, minimum zararla vs. uğraşmak zorundadır. Ancak bu kadar özenli hareket etmesi gereken polisin karşısında, hiçbir kural ve kaideye özen göstermeyen her an herkese ve herşeye zarar verebilecek olan kişi ya da kişiler vardır. Acaba şanlı teşkilatımızı beceriksizlikle suçlayanlar, bu işlerin, masalarda oturup konuşmak kadar kolay olduğunu mu sanıyorlar?

 

Sonuç olarak hepimizin zihinlerinde yer eden, bu ve bunun gibi asılsız, mesnetsiz, temelsiz ve “AHLAKSIZ” tavır ve söylemlerle yıpratılarak halkın nezdinde, “güvenilmez”, bir noktaya sürüklenmeye çalışılan şanlı teşkilatımız üzerinden adalet, adalet üzerinden ise mülkün/devletin temelleri ile oynanmak istenmektedir. Ulusal “EMNİYET” operasyonunun kapsamları daha iyi anlaşılabilmiştir umarım.

Anıl BEŞİR //  Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi

E posta: anilbesir@gmail.com

 

 


Sitemizin tasarımını nasıl buldunuz?
Çok güzel...
Güzel...
Daha iyi olabilirdi...
Tasarım içerikle uyum halinde değil...

(Sonucu göster)


 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol