2-Türkiye’nin Baltalanan Geleceği: GENÇLER

Yayımlandığı Tarih: 2 Nisan 2009 Perşembe; 
Yayımlandığı Yer: İL GAZETESİ; 
Yayımlandığı Sayfa: 2

 

Türkiye’nin Baltalanan Geleceği: GENÇLER

 

Sevgili dostlar, hem bir üniversite öğrencisi hem de kendince okumaya, araştırmaya ve yaşanan olaylara farklı noktalardan bakmaya çalışan bir genç olarak, ülkemizin geleceği olan gençler üzerine oynanan oyunları olmasa bile, gençlerin bakış açılarını, psikolojik durumlarını, olaylara tepkilerini en iyi bilenlerden biri olduğumu düşünüyorum. Ve dağın zirvesine çıkarak oradan yaşıtlarıma, bu ülkenin gençlerine baktığım zaman, tüylerim ürperiyor, neredeyse umutsuzca başımı ellerimin arasına alacak oluyorum. Beni bu kadar korkutan, etkileyen, umutsuzluğa sevkeden tabloda ise, kendine, kimliğine, kültürüne yabancılaştırılmış, hedefi olmayan ve hedef koymaktan yoksun olan, ecdadını tanımak bir yana dursun neredeyse düşman kesilen,  ülkesi, devleti, milleti ile ilgili güdümlü haber kanallarının aktardığının dışında bir bilgisi olmayan, her an herkes tarafından kullanılmaya açık olacak kadar bilgisiz, donanımsız bir Türk genci yer alıyor. Ve ben başımı ellerimin arasına alıyorum... Kara kara düşünüyorum. Ben 35 yaşıma geldiğimde, yani şu anki neslin döneminin kapanıp, benim neslimin döneminin başladığı zamanlarda, bu ülkeyi bu şekilde yetiştirilen, böylesine ihmal edilmiş, provakatörlerin ve derin öbeklerin suistimaline bırakılmış gençlik mi yönetecek? Bu gençlik mi öğretmen olacak, ana, baba olacak? Adaletin var olamayacağına inanan gençlik mi hakim, savcı avukat olacak? Erdemli yaşamın, onurlu ve vakur duruşun, bir takım ayak oyunlarının arkasında kaldığını ve çıkarsız hizmetin akılsızlık olduğunu düşünen gençlik mi bu ülkede iş başına gelecek...



Bir ülkenin en değerli politikası bence gençlerdir. Evet bir gençlik politikasından bahsediyorum. Özellikle yirmili yaşlarını yaşayan gençler. Çünkü kurulan sistemlerin, yapılan işlerin devam ettiricisi bugünün gençleridir. Ne kadar güzel işler yaparsanız yapın, eğer bu yaptıklarınızı devam ettirecek hatta yapılanları geliştirecek, daha iyilerini yapacak bir gençlikten mahrumsanız, yaptığınız her şey yok olmaya mahkumdur. Şüphesiz ki her şey yok olur. Ancak yetişen zehir gibi bir gençliğin olmadığı yerde bu yok oluş çok daha hızlı ve acı vericidir. Hızlıdır çünkü treni çeken lokomotif bozulmuştur, acı vericidir çünkü onca emek verilerek hayata geçirilen eserlerin sahipsizlikten dolayı avuçlarımızın arasından kayıp gittiğini görürüz. Şüphesiz bunlar arasında en kötüsü de vatandır. Sahipsiz kalan, sahipsizlikten dolayı parmaklarımızın arasından kayan, bizim hükmetmediğimiz bir vatan...

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Bütün ümidim gençliktedir” derken aslında ne kadar kötü bir ruh hali içerisindedir. Balkan savaşlarında, Trablusgarbda, Yemende, Cihan harbinde, Çanakkalede, Kurtuluş harbinde bütün değerlerini, maddi varlığını en önemlisi de bütün gençliğini yitiren, bu sebepten yeni kurulan Türk devletindeki her alanda kalifiye ve genç insan kaynağı sıkıntısı çeken ve böyle müthiş bir destanı yaşatacak olanlara o anda sahip olamayan bir liderin yakarışıdır aslında bu. “Bütün ümidim gençliktedir”....  Çünkü savaşın düşmanı vatandan kovabildiğini ancak düşmanı dışarıda tutabilmenin yolunun ilimle, fenle, manevi ve “Milli” şuur ve bilinçle yetişen, zehir gibi bir gençlikle olablieceğinin farkındadır Gazi Paşa şu sözü söylerken “Askeri zaferler siyasi ve ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça, asla baki olamazlar”... O siyasi ve ekonmik zaferler acaba 10 yıllık mıdır? Hiç sanmıyorum. Zira  “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet yaşayacaktır” diyen bu müthiş lider, yetişmesini temenni ettiği o zehir gibi gençliğe bel bağlamaktadır. Ancak gelin görün ki, o müthiş mücadele ve bu mücadelenin hiç bitmeyeceğini ön görerek bizleri uyaran bu müthiş liderden çok değil 70 yıl sonra, bizler bu gün vatan elden gitti tartışmaları yapıyoruz. Bu günün büyükleri, dünün gençleri, bu kötülüğün sebebi sizlersiniz. Peki bu günün gençleri yarının büyükleri, bizler bu satranç tahtasının neresindeyiz?

Bu günün büyükleri, dünün gençleriydi dedik. Bakınız oynanan kirli ve derin siyasete. Bakınız derin komploya. Sağ ve sol diye bölünen, ellerine silah verilen, birbirlerini öldüren bir gençlikti dünkü gençlik. O günleri yaşayan kim bu gün baktığında yapılanların aslında, birilerinin yönlendirdiği bir oyun olduğunu farketmiyor? O gençliğin birleşmesini, bütünleşmesini, birlikte bir güç olmasını, dünyayla baş edecek bir büyük beyin olmasını böyle engellediler. Ve dün böyle ezdik zannederken aslında ezilen, kof bir nesil olarak yetişmeleri sağlanan gençliktir bu gün büyük olanlar.

Şimdi ise, yarının büyüklerine yeni oyunlar tezgahlanıyor. Yani bizlere. Yani bana. Koparabildiklerini, eskimiş o boş söylemle, Ülkücü-Komünist ya da onun yeni hali Türk-Kürt diye birbirine düşürüyorlar. Geri kalanı kendi kültürüne yabancılaştırma yoluyla etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Bunu da en masum gelen şekillerde yapıyorlar. Etrafınızda ki üniversite geçliğine bakın. Saç şekillerinden, giyim kuşamlarına, konuştukları dilden, hareket ve tavırlarına, kafalarındaki temelsiz fikirlerden, düşmanlıktan haz duyan duygusal dünyalarına...Bizim destanlarımızda dinlediğimiz, kitaplardan okuduğumuz o meşhur “BİZ” e hiç benzemiyorlar değil mi? Yazık ki bir önceki gençlik, öyle ya da böyle bir fikri düşünüyor, birşeyler için çabalıyor, kültürünü, dilini, dinini biraz daha iyi tanıyordu. Evlatlarına da bunu verdiler. Peki şimdi ki gençlik evlatlarına verebilecek bir şeye sahip mi?

Bizler hala sanıyoruz ki savaşlar askerlerle, topla, tüfekle, silahla yapılıyor. Evet böyleleride var az da olsa hala. Ama bu gün asıl savaş, bu gün asıl işgal başka şekillerde yapılıyor. Ekonomiyle, siyasetle, beyin yıkayarak, kültürleri bozarak, dilleri bozarak, insanlar arasına güvensizlik tohumları ekerek yapılıyor bu gün savaşlar. Amerika, Avrupa, Rusya hiçbir zaman askerle Türkiyeyi işgal etmeyecek uyumayın artık. Ekonomik olarak, siyasi olarak kendisine göbeğinden bağlı bir Türkiyeyi niçin askerle işgal etsin. Zaten her isteklerini yerine getirmekle mükellef, kendi rotasını çizemeyen, dünyaya meydan okuyacak kadar kaliteli siyasetçiden, bürokrattan, askerden, polisten, akademisyenden, hakimden, savcıdan, avukattan, doktordan, öğretmenden, veterinerden vs. yoksun bir Türkiye var ellerinde. Ve bu gençlikle giderek eriyen bir Türkiye var. Uyanın gençler! Uyanın büyükler! Yarını düşünün, yolun sonunu düşünün...

Ve ben yazımı burada bitirirken öğleden sonra uyananlara günaydın diyorum ve yazımı onlara ithaf ediyorum. Maalesef ki sabah geçti...

NOT: Tabiki dün de bu günde pırlanta gibi, ne yaptığını, niye yaptığını bilen gençler vardı ve hep olacaktır. Bu yazı kimseyi namlunun ucuna koymak maksadıyla yazılmamıştır. Ancak artan bir ivmeyle kötü meyleden bu genel düşüklüğü, birçokları gibi görmezden gelecek kadar vicdansız değildim hepsi bu.

 

Anıl BEŞİR //  Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi

E posta: anilbesir@gmail.com
 


Sitemizin tasarımını nasıl buldunuz?
Çok güzel...
Güzel...
Daha iyi olabilirdi...
Tasarım içerikle uyum halinde değil...

(Sonucu göster)


 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol